Kiralık Konak - Mustafa Miyasoğlu

Yakup Kadri’nin ilk olduğu kadar en önemli ve en otantik romanı olan Kiralık Konak, Milli Mücadele yıllarında gün gün yazılarak tefrika edildikten sonra kitaplaşır. Çanakkale Savaşı’nın İstanbul’dan görünüşünü de ortaya koyan Kiralık Konak, Osmanlı döneminin son yıllarını bir konak halkının hayatı çevresinde anlatması bakımından önemlidir. Bu romanda, kişilerin sosyal konumları içinde psikolojik sıkıntılarını da ihmal etmeden ele alan eleştiriyel gerçekçi bir tutum vardır. Yakup Kadri üç nesli temsil eden tiplerle ve onların kendilerine özgü davranışlarıyla İstanbul hayatından unutulmaz bir kesit ortaya koyar.

Kiralık Konak’ta dede-torun olarak Naim Efendi ile Seniha, Osmanlı toplumunun çöküntüsünde elbirliği etmiş; birisi eski zamanın zavallı düşkünü, ötekisi süslü ve özentili hayatıyla şuursuzluğun temsilcisidir... Bu romanda bir yanıyla Osmanlı toplumunu temsil eden konak hayatının yıkılışı ve dağılışı görülür. Bütün bunlar alafranga savurganlığın ve aile bağlarını hiçe sayışın hazin sonuçları gibi sunulsa da, Naim Efendi’nin kızı ve damadıyla torunu Seniha tarafından temsil edilen yeni temayüllerin ne kadar sahte olduğunu ortaya koyar. Naim Efendi gibi Seniha’ya başka bir yönden düşkünlük gösteren kuzeni Hakkı Celis, Çanakkale Savaşı’nda ölürken bazı değerlere dikkati çeker.

Bir Romancının Kronikleri

Yakup Kadri’nin romanları içinde Kiralık Konak ile Sodom ve Gomore’nin çok ayrı yerleri var. Bunlara Nur Baba’yı katmak mümkündür ama onu Hüküm Gecesi ile birlikte, yazarın oluşmakta bulunan resmî ideolojiye teorik katkısı olarak görmek ve Kadro dergisi hazırlığı ile tekkelerin kapanışına gerekçe şeklinde değerlendirmek daha doğru olur. Yaban ve Ankara romanlarıyla Cumhuriyet idelojisinin hazırlandığı görülür. Panaroma ise, kronolojinin tek parti dönemini ortaya koyarken, tezli romanın da en karamsar örneğini ortaya koyar. Sultan Aziz devrini anlatan Hep O Şarkı son romanı ile yüz yıllın kroniğini belli bir ideoloji açısından tamamlar.

Kiralık Konak’ta Naim Efendi ile Seniha, dede-torun halinde bir toplumun çöküntüsünde elbirliği etmiş; biri eski zamanın zavallı düşkünü, ötekisi süslü ve özentili hayatıyla şaşkın şuursuzluğun temsilcisidir... Bir yanıyla Goriot Baba türünden bir trajik hikaye vardır, öte yandan da Osmanlı toplumunu temsil eden konak hayatının yıkılışı ve dağılışı görülür.

Bütün bunlar alafranga savurganlığın ve aile bağlarını hiçe sayışın hazin sonuçları gibi sunulsa da, Naim Efendi’nin kızı ve damadıyla torunu Seniha tarafından temsil edilen yeni temayüllerin ne kadar sahte olduğunu ortaya koyar. Bunların hiç birinde bu toplumun geleceği yoktur ve hepsi de çökmeye mahkum zavallılardır. Naim Efendi gibi Seniha’ya başka bir yönden düşkünlük gösteren kuzeni Hakkı Celis ise, tek kurtarıcı hayat ışığını taşıyan insandır ama o da Çanakkale Savaşı’nda ölür.

Birinci Dünya Savaşı mağlubiyetinden sonra yaşanan işgal İstanbul’unu anlatan Sodom ve Gomore romanı, her biri bir yönden çöküntüyü temsil eden yerli ve yabancı burjuvalarıyla son derece bozulmuş insan ilişkilerini yansıtır. Bunların arasında bazan yabancılara da ilgi duyan Leyla isimli genç kız, o dönemlerde işgalcilere bile ilgi duyacak kadar bozulan İstanbul’u temsil eder.

1928 yılında yayınlanan roman, Ankara’da oluşturulan ve İstanbul’u küçümseyerek dışlamaya çalışan bir kültür anlayışını ortaya koyar. 1920 yılında yazılıp da 1921’de kitaplaşan Kiralık Konak’tan oldukça farklıdır.

Gün gün yazılarak tefrika edilen Kiralık Konak, döneminin en tabii ve en canlı tanıklarından biridir ve tezi de tarihin kendisidir... Nur Baba ise, bir dönem Yakup Kadri’nin de müdavimi olduğu Bektaşi tekkelerinden birindeki tuhaflıkları anlatır ve sonraki yıllarda tekke ve zaviyelerin kapanması yolunda hazırlanan kanuna gerekçe verir gibidir. Yaban ise Milli Mücadele’ye katılan Türk aydınının bile halka ne kadar yabancı olduğunu, devrimlerin halka rağmen halk için yapılması gerektiğini anlatmaya çalışır ve sonraki yıllarda köy romanı için bir ilk örnek olarak öncülük yapar...

Kiralık Konak romanının benzerleri

Alafranga hayatın eleştirisini ortaya koyması bakımından Kiralık Konak kendinden önceki Feltun Bey ile Rakım Efendi, Araba Sevdası, Şıpsevdi ve Efruz Bey adlı romanları hatırlatır. Sonraki yıllarda bu sathî alafrangalık eleştirisi pek çok romanda sürer. Bunlardan ikisi üzerinde durmamız iyi olur. Yaprak Dökümü ve Fatih Harbiye...

Reşat Nuri’nin Yaprak Dökümü (1930), Çalıskuşu ile ideolojik bakımdan kendince bir misyon yüklenmiş yazarının dünya görüşünü yansıtır. Ali Rıza Efendi, eski bir mutasarrıf olarak bu toplumda yaşama şansına ve ailesini ayakta tutma imkanına sahip değildir.

Ahlak ve ekonomi ilişkileri kökten değişmiş, pek çok bakımdan hiç bir şey eskisi gibi değildir ama eskinin insanları da tek boyutlu birer zavallı olarak yaşamak hakkına sahip görünmezler. Yeşil Gece (1928)’de eskinin dinî değerlerini menfî tiplerle ortaya koyan Reşat Nuri. Yaprak Dökümü ile de ahlakî bakımdan eski hayatın yaşama şansının bulunmadığını anlatmaya çalışır. Esasen Çalıkuşu’ndan sonra yazdığı romanlarıyla Reşat Nuri’nin hep Ankara’da oluşturulan resmî ideolojinin doğrularını benimsemiş insan tiplerini öne çıkarmayı kendine dert edindiğini görüyoruz. Bu da romancının teziyle birlikte mesajını da sınırladığını gösterir.

Önceki romancıların kendiliğinden roman konusu olarak gündeme getirdiği hususu, Fatih Harbiye (1931) romanında Peyami Safa’nın belli bir şuurla ele aldığı görülüyor. Doğu-Batı sentezi görüşünü tez olarak ele alan bu romanda doğrudan bir resmî ideoloji propagandası yoktur, toplumun ihtiyaçları ve romancının tespitleri ön plandadır. Tıpkı Kiralık Konak’ta olduğu gibi... Fakat Neriman’ı kurtaracak kültürel değerler ve ölçüler vardır. Seniha ve benzerleri bundan mahrumdurlar...

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930) ile bağımsız bir romancı tavrı ortaya koyan Peyami Safa’nın Bir Tereddüdün Romanı, Yalnızız ve Matmazel Noralya’nın Koltuğu adlı romanlarıyla son derece yeni ve ileri bir roman dili ve tekniği geliştirdiği görülüyor. Bu romanlarda ideolojiden çok aydınların farklı tezlerle kaosa dönen zihinleri ve hayat hikayeleri anlatılır.

m_miyasoglu@mynet.com

Milli Gazete, 11.02.2007



 Okunma Sayısı : 1361         19 Şubat 2007